27 Mart 2013 Çarşamba

24 Mart 2013 Pazar

Kara Sevda Pankartı | Enstantane
















"Kara Sevda" pankartından arda kalan enstantaneler...

Kara Sevda Pankartı | Enstantane
















"Kara Sevda" pankartından arda kalan enstantaneler...



Kara Sevda Pankartı | Enstantane
















"Kara Sevda" pankartından arda kalan enstantaneler...



Kara Sevda Pankartı | Enstantane
















"Kara Sevda" pankartından arda kalan enstantaneler...



Kara Sevda Pankartı | Enstantane
















"Kara Sevda" pankartından arda kalan enstantaneler...



Kara Sevda Pankartı | Enstantane
















"Kara Sevda" pankartından arda kalan enstantaneler...



Kara Sevda Pankartı | Enstantane
















"Kara Sevda" pankartından arda kalan enstantaneler...



Kara Sevda Pankartı | Enstantane
















"Kara Sevda" pankartından arda kalan enstantaneler...



Kara Sevda Pankartı | Enstantane
















"Kara Sevda" pankartından arda kalan enstantaneler...



Kara Sevda Pankartı | Enstantane
















"Kara Sevda" pankartından arda kalan enstantaneler...



Kara Sevda Pankartı | Enstantane
















"Kara Sevda" pankartından arda kalan enstantaneler...



23 Mart 2013 Cumartesi

Çarşı Rize Pankartı | Enstantane



























"Çarşı Rize" pankartı 9 Mart tarihli Hürriyet gazetesinin spor sayfasındaki haberde kullanıldı.
Pankartın hakkını veren gruba teşekkürler.

Çarşı Rize Pankartı | Enstantane
















"Çarşı Rize" pankartı il il dolanmaya devam ediyor.
Pankartın hakkını verenlere helal olsun.

Fotoğraf Çarşı Rize Facebook sayfasından alınmıştır.


Çarşı Rize Pankartı | Enstantane
















"Çarşı Rize" pankartı il il dolanmaya devam ediyor.
Pankartın hakkını verenlere helal olsun.

Fotoğraf Çarşı Rize Facebook sayfasından alınmıştır.

20 Mart 2013 Çarşamba

İstanbul Boğaları | Pankart
















İstanbul Boğaları pankartı Kastamonu tribünlerindeki yerini aldı.

Pankart, ruh, kültür | Tribundergi.com



























"Pankart, ruh, kültür" başlıklı yazımın Tribundergi.com sitesinde yayınlanmış hali...

Pankart, ruh, kültür | Tribundergi.com



























"Pankart, ruh, kültür" başlıklı yazımın Tribundergi.com sitesinde yayınlanan hali...

Pankart, ruh, kültür
















Pankart, ruh, kültür

Pankart dediğimiz vakit gönül verdiğimiz takıma olan bağlılığımızı, gönül verdiğimiz renklere karşı olan duygularımızı yansıttığımız tribünlerin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu pankartlarda yeri gelir en saf duygularımızı yazarız yeri gelir kulübe yakışmayan yöneticilere karşı bir isyanın öncüsü olur. Geçmişten günümüze dek pankartlar tribünlerde yaşadılar ve bundan sonrada yaşamaya devam edecektir. Günümüzde tribünlerde reklam gelirini düşürdüğü için yasaklanan pankartlar için mücadeleler her zaman sürecektir. Geçmişte yapılan pankartlara karşı çıkmayan yönetimler nasıl olduda günümüzde karşı çıkar oldular. Bir kulübü büyük yapan taraftarıysa eğer, taraftarın yaptıklarına ve yapacaklarına pek fazla müdahale etmemek gerekir. Çünkü yasaklamalar geldikçe bu olaylar daha fazla büyümesine neden olur. Yasaklar çoğaldıkça taraftarlık olgusuda yara almaya başlar. Bu yara öyle kolay kapanabilir bir yara olmayacaktır.

Gönül verdiğimiz takıma destek olmak amaçlı açılan pankartlar günümüzde yasaklanmasının nedenlerinden biriside paradır. Parada beraberinde stadların ve kulüplerin reklam panosuna dönmesini sağlamaktadır. Konumuz pankart olduğu için bu konu üzerinde devam etmek gerekir. Son zamanlarda neredeyse tüm şehirlerimizde eski stadlar yerine yeni stadlar ve stadı olmayan illere stadlar yapılmaya başlandı. Hız kesmeden devam ediyor. Endüstriyelleşen futbol ile birlikte takımlarımızın ruhlarını çaldıkları gibi stadlarında ruhlarını çalmaya başlıyorlar. Yeni yapılan stadların isimlerine dikkat edecek olursak eğer sonlarında mutlaka Arena kelimeside geçiyor. Şahsen ben bu konudan ciddi bir rahatsızlık duyuyorum. Sonu Arena kelimesi olan stadlarda taraftarlar için değil seyirci ve müşteriler için yapılmış oluyor. Artık iş öyle bir seviyeye geldi ki stad isimleri 5-6 kelimelik olur oldu. Kulüp isminin soluna stad isminin kiralanması sonucu sponsor firmanın adı sağ tarafınada stadın yapılmasına katkı sağlayanların isimleri yani Arena kelimesi geliyor. Aslında sadece bir Arena kelimesi üzerinde durmuş oluyoruz ancak o kelime içerisinde birçok şeyi barındırıyor. Yeni nesil stadlar artık tamamen para getirme amaçlı tasarlanıyor. İşçi sınıfının statlara girmesi engelleniyor. Çünkü bilet fiyatları yükseliyor. Bilet fiyatı yükselince orta seviyeli aileler maça gelmeye başlıyor. Bu aileler maça gelirken üzerlerine her sene yenilenen formalar, atkılar, bereler ile gelmesi isteniyor. Bilet fiyatlarına isyan etmeyecek bir kitle oluşturuluyor. Stada girdiği zaman bağırıp, çağırmayacak. Hatta yerinden kalkmaması dahi isteniyor. Maç başlamadan önce yeme içmesininde stadda yapılması amaçlanıyor. Otoparkıda es geçmemek gerekiyor. Stadlar artık şehir dışına yapılmaya başlandı. Bunun temel hedefi şehir içindeki trafiği aza indirmek diye söylensede insanlara daha fazla para harcatabilmektir. Yani bir seyirci maça gitmek için uzun bir yol gidecek. Bu yolculuk sırasında acıkacaktır. Bunun sonucuda seyyar satıcılar yerine stadın büfelerine yarayacaktır. Büfeye ne kadar fazla müşteri gelirse kulüpde o kadar fazla kira bedeli isteyebilir.

Tribünlerde daha fazla reklam alabilmek adına tasarlanıyor. Pankart asılacak yerlere taraftarın değil firmaların pankartlarının asılması sağlanıyor. Çünkü firmalar kulübe para getiriyor. Reklam ne kadar çok gözükürse kulüp için o kadar karlı bir iş olmuş oluyor. Bu kar taraftarlık olgusunu bitiriyor. Çünkü kendi tribününe pankart asamayan, ayakta maç izlemesine engel olan, tepkisini istediği zaman dile getiremeyen taraftar bu durumda çok zorlanır. Bu hareketleri yapması dahilinde yasalar gereğince ya para cezası alıyor ya da maçlardan men ediliyor. Hapis cezasına varan durumlarda olmuyor değil. Bunların hepsi ne için! Sadece kulübe gönülden bağlı olan taraftarı, babadan oğula yani nesilden nesile taşınan bu sevdayı ve sahiplenmeyi unutturmaktır. Artık kulübüne bağlı olacaksan eğer maddi yönden bağlı olmalısın. Maddi yönden bağlı olmazsa yöneticilerin sevmediği bir adam olursun. Onlar sevmediği takdirde cezalar almanda an meselesidir. Her bir açığını kovalarlar. Çünkü stadın her yerinde seni sürekli takip eden kameralar var. Kamera kayıtları olsada olmasada elbet sana cezayı verirler. Çünkü burası böyle bir ülke.

Oysa bizler pankartları yaparken neler çekiyor bir bilseler. Biz bu pankartları niye yapıyoruz diye bir kere kendilerine sorsalar herşey yolunu bulacaktır. Biz bu pankartları takımımıza sahip çıkmak için, aşkımızı anlatmak için, destek olmak için yapıyoruz. Bununda kimseye zararı yok. Aksine faydası var. Takıma ruh katıyor. Sahadaki futbolcu nasıl ki tribünde taraftarı görünce kendisine güven geliyorsa pankartı görüncede daha farklı oynayacaktır. Çünkü taraftar ile futbolcunun iletişimi anca pankart ve tezahurat yardımı ile oluyor. Onlar nasıl sahada kazanmak için mücadele ediyorsa bizlerde tribünlerde o mücadeleye destek olmak için ter döküyoruz. Giyilen formalara, stadlardaki reklamlara herkes sponsor olabiliyor ama kendi pankartını kendi yapan taraftara kimse destek olamaz. Pankartı yapabilmek için yeri geliyor cebindeki son parasını veriyor, yeri geliyor bilet parasını pankarta veriyor, yeri geliyor günlük yevmiyesini veriyor. Sonrasında pankartı yapabilmek için birde tüm gün güneşin, rüzgarın, soğuğun altında pankartını yapıyor. Kimi zaman amele yanığı oluyor, kimi zaman hastalanıyor. Ama o pankartını pes etmeden yapıyor. Pankartı yaparken tezahuratlar söylüyor, arkadaşları ile birlikte yemeğini bölüşüyor. Hepsi gönül verdikleri takıma destek olacaklarına inandıkları için bunca çileyi çekiyor. Dedesinden, babasından gördükleri sayesinde bunlara katlanıyor. Bu bambaşka bir sevdadır. Dijital pankart yapmak istese yarım saatte yapabileceği iş için onca saat el emeği vererek yapıyor pankartını. Çünkü pankart kültürü bunu gerektiriyor. Onca uğraş sonucunda yapılan pankartı tribünde tel örgülere veya setlere asabilmek için veriyor mücadelesini. Pankartı tribüne astığı vakit işte o zaman bu sevda bir başka boyuta geçiyor. 90 dakikalık maç için nerdeyse futbolcular kadar ter döküyor, çile çekiyor. Delicesine bir sevda bu. Tribünde kazanılan bu sevda sokakda sanata dönüşüyor. Taraftar olan nasıl ki kendini sokaklara adamışsa, sokağın dilinide tribünlere yansıtacaktır. Biz bu sevdayı sokakda sevdik tribünde yaşadık.

Şunu kimse unutmasın bizler var olduğumuz sürece bu böyle sürecek.

Pankartlar tribünlerde her daim asılı kalacaktır.
Bunun için elimizden geleni yapacağız.

Emekçi Pankart

14 Mart 2013 Perşembe

Takımları Büyüten Sadece Taraftarıdır!



























"Takımları Büyüten Sadece Taraftarıdır!" başlıklı yazımın Tribundergi.com sitesinde yayınlanan hali...

Endüstriyelleşmeye Doymayan Futbol
















13 Mart 2013 tarihli "Endüstriyelleşmeye Doymayan Futbol" başlıklı yazımın Tribundergi.com sitesinde yayınlanan tam metni aşağıdadır.

Endüstriyelleşmeye Doymayan Futbol

Futbol geçmişten günümüze kadar doğru veya yanlış gelmiş bulunuyor. Bundan sonrada bir şekilde devam edecektir. Ancak şimdiye kadar gelinen nokta ile bundan sonraki nokta arasında çok fazla fark olacağını tahmin etmeye bile gerek yok. Eski tribüncü abilerimizden dinlediğimiz, eski futbolcuların ağızlarından çıkan sözlere denk geldiğimiz, efsanevi başkanların neler yaptıklarını az çok öğrendik, öğrenmeyede devam ediyoruz. 90'lı yıllara kadar herşeyin güzel olduğu. Futbolun bu derece endüstriyelleşmemiş dönemlerinde yaşayanların futbola olan bakış açıları ile şimdikiler arasında çok fazla fark olduğu kesindir. Futbolu futbol olduğu için sevenlerin yerini futbolu para için sevenler yer almaya başladı.

Futbolun en önemli yeri altyapısıdır. Altyapı kavramı ülkemizde daha doğru düzgün yerine oturamadı. Paraya doymak bilmeyen kulüp yöneticileri olduğu sürecede altyapı yerini sağlamlaştıramayacaktır. Çünkü altyapıya önem verip takıma oyuncu kazandırmak yerine büyük paralar verip yıldız oyuncular almayı tercih ediyorlar. Dünya tarafından tanınan bir oyuncuyu almak demek her türlü gelir elde etmek demek oluyor. O futbolcu takıma fayda sağlar mı sağlamaz mı diye bakılmadan yapılan transferleri biliyoruz. Bunun nedenlerinden başlıcalarıda bilet fiyatlarını artırmak, forma satışında artış elde etmek, kombine satışını artırmak, sponsor sayısını artırmak, vs.vs. diye sayabiliriz. Futbolcunun takıma fayda sağlaması yerine tribünlere oynamasını sağlıyorlar. Bu da kalitesiz futbolu ortaya çıkarıyor. Genç nesili önemsemeyi ön plana çıkarıyor. Kendi altyapısından yetişen bir futbolcu dışarıdan alınan yabancı futbolcudan daha değerlidir. Gelecek vadediyor. Oysa yabancı yıldız futbolcu alınması durumunda kafasına estiği şekilde oynuyor. Nasıl olsa parası garanti ve yerli futbolcudan daha fazla para alıyor. Daha fazla para almasındaki sebep yıldız futbolcudan sağlayacağı gelirdir. Reklamlar, forma satışları vs. sebeplerden ötürü. Altyapıdan gelen bir futbolcunun forması yeteri kadar satılmaz. Onunla reklam yapamazsın. Ancak takıma girdiği andan itibaren yüreğini koyarak oynar. Varsın şampiyonluk getirmesin. Ancak taraftarın gönlünü kazanır unutulmaz futbolcular arasına girer. Oynadığı kulübe bağlılığı vardır. Sahadayken küçük takım büyük takım diye bakmadan mücadelesini verir. Ülkemize büyük ücretler karşılığında gelen yabancı futbolculara bakacak olursak eğer kaçı kulüplerinde kalıcı olmuştur düşünmek gerekir. Geldikleri vakit yer gök inler. Tüm satışlarda patlama yaşanır. Ancak sportif anlamda kulübün doğru düzgün başarısı yoktur.
Bir futbolcu için forma giymek ne kadar önemliyse taraftar içinde forma bir o kadar değerlidir. Futbolcu oynadığı maç başına para kazanır ama taraftar sevgi, onur ve gurur kazanır.

Formalarda bizler için çok önemlidir. Eski formalara baktığımız zaman üzerinde reklam yok bir şey yok. Sadece kulübün amblemi veya Türk bayrağı var. Sırtında da forma numarası. İşte günümüzde kutsal sayılan formalardan birisidir bu formalar. Fenerbahçe için Lefter forması diyebiliriz. Forma bir kulübün en büyük gelir kaynaklarından birisi oldu. Endüstriyel futbolun gelişmesi yüzünden formada değerini kaybeder oldu. Çünkü formanın her yanını artık reklam kaplıyor. Ön tarafında reklam, kollarda reklam, yakın zamanda gelen yeni saçmalıkla sırtada reklam alındı. Futbolcu isimleri rakamların altına gelir oldu. Kulübün formasını aldığınız vakit sırtında numarasız alsanız bile tüm reklamlar formada yer alıyor. Formanın kumaş kalitesi ise oldukça düşündürücü. Daha az kullanılabilsin diye yapılmış. Ne kadar kısa süreli giyilirse o kadar çok forma satarız anlayışı hakim. Eski formalar öylemi! 10 sene giy yinede ileri derecede yıpranma payı yok. Çünkü sağlam yapmışlar. Ve reklam yok. Şimdiki formaları 10 defa yıkasan üzerindeki reklamlar yerinden çıkar. Buna eminim. Şahsen ben 22 yaşındayım. Hayatım boyunca iki forma aldım. Biri ortaokula giderken turnuvalara var diye aldığım çubuklu forma diğeride tarihi lefter formasıdır. Onun dışında forma almadım. Almamda. Çünkü yeni formaların gözümde çok fazla değeri yok. Forma dediğin Lefter forması gibi olacak. Reklamsız forma istiyoruz. Mesela UEFA'nın aldığı karar doğrultusunda futbolcular gol attıkdan sonra formalarını çıkartıp sallayamıyor. Çıkartırlarsa eğer hakem tarafından sarı kartla cezalandırılıyorlar. O verilen sarı kartın anlamı aslında çok derin. Gol atan futbolcu gol sevincini yaşarken tüm kameralar ve fotoğraf makineleri ona yöneliyor. Oysa o formayı çıkarttığında formadaki reklamlar görülmüyor. Bu da formaya reklam veren şirketleri etkiliyor. Şirketler formalara reklam verdikleri vakit gol sevinci sırasında formadaki reklamın güzel görünmesini istiyor. Futbolun bu derece endüstriyelleşmesine her kesim sebep olmuştur, olmayada devam ediyor. Yine bir örnek vermek gerekirse eğer geçtiğimiz senelerde Getafe takımı formasının her yerine bir hızlı yiyecek firmasının reklamı vardı. Bunlar işi iyice abarttı. Formanın iç tarafınada reklam verdiler. Ve kulüpde bunu onayladı. Futbolcu gol attıkdan sonra formayı kafasına geçirmesi gerekiyor. Formayı kafasına geçirdiği zaman tam yüzünün olduğu yere hızlı yiyecek firmasının simgelerinden biri oraya denk geliyor. Alın size reklamın birde böylesi var. Bu reklam olayında daha fazla nereye gidilebilir merak ediyorum doğrusu. Eskiden formaya reklam alınmadan da kulüp gelir elde ediyordu. Ancak futbolcuların ücretlerini bu denli yüksek tutmuyorlardı. Makul seviyelerdeydi.

Gel gelelim stadlara. Gün geçtikçe stadlar daha fazla modern oluyor. Ruhu olmayan stadlar yapılıyor veya yenileniyor. Bu stadların yapılış amacı taraftardan daha fazla gelir elde edebilmektir. Stadı yenilediği takdirde bilet fiyatlarını daha fazla artırabilir. Bilet fiyatları artarsa stada alt kesimden insanların girmesi bir nevi engellenmiş olur. Alt kesim stada girmezse ne olur bilet fiyatları ile istediği gibi oynama yaparlar. Kimsede sesini çıkarmaz. Çünkü parası vardır. Ruhu yoktur. Ruhu sağlayan nesilden nesile gelen takım sevdalısıdır. O yağmur çamur demeden geçmişte nasıl maçlara gidiyorsa hala o şekilde maçlara gidebilendir. Küçük veya büyük maç diye ayırt etmeyendir. Takımına gönülden bağlı olanlardır. Onlardır bir kulübü yaşatanlar. Ancak yöneticilerin para hırsları yüzünden onları yok sayarak büyük hata ediyorlar. Bu uğurda direnen harbici taraftarada helal olsun demek gerekir. Şu anda mesela bilet fiyatları cep yakıyor. Günümüzde stada giden seyirci kitlesini ayarlamaya çalışıyorlar. Parası olan stad locasından parası olmayan gitsin kahvehanede televizyon karşısında maçı izlesin deniyor. Bir nesil yok ediliyor. 90'lı yıllara kadar her maça giden adamlar artık maçlara gidemez oldular. O zamanda işçiydiler hala işçiler. Ancak bilet fiyatları kendi maaşlarına göre çok fazla arttığından gidemez oluyorlar. İçlerinde hala Fenerbahçe sevgisi var. Ama kulüp yöneticilerin para hırsları herşeyi değiştiriyor. Şu anda bilet fiyatları 10 TL olsa belki kulüp çok fazla gelir elde etmeyecek. Ama 55 bin kişilik stad her maç tıka basa dolacaktır. Geçmişten günümüze takımı sahiplenen bu taraftar tekrardan maçlara gelmeye başlayacaktır. Vakti zamanında cefasını çekenlerinde artık maçlara gelmesi gerekiyor. Görünüş olarak zor ama içlerinde hala o umut var.

Endüstriyelleşme yüzünden futbolun kalitesi düşüyor. Var olan ruhlar azalıyor. Bizler futbolu Mehmetçik Basri'den, Lefter'den, Metin Oktay'dan, Baba Hakkı'lardan öğrendik. Yaşımız yetmediğinden maçlarını izleyemedik. Ancak günümüzde yazılan kitaplar, yapılan röportajlar sayesinde nasıl futbolcu olduklarını öğrendik. Biz onlar ile bağlandık futbola. Kulübümüzün değerini onlar sayesinde anladık. Ve şimdi onların bize bıraktığı sevdayı içimizde yaşamaya devam ediyoruz. Endüstriyelleşmeye karşı heryerde direnmeye devam ediyoruz.

Yıkılmadık yıkılmayacağız.
Emekçi Pankart

Endüstriyelleşmeye Doymayan Futbol!



























13 Mart 2013 tarihli Tribundergi.com sitesinde yayınlanan "Endüstriyelleşmeye Doymayan Futbol" yazımın sayfa görüntüsünden bir kare...

Endüstriyelleşmeye Doymayan Futbol!





























13 Mart 2013 tarihli Tribundergi.com sitesinde yazmış olduğum "Endüstriyelleşmeye doymayan futbol!" makalesi yayınlandı.

Takımları Büyüten Sadece Taraftarıdır!

























4 Mart 2013 tarihli soL Gazetesinde yayınlanan yazımın tam metni aşağıdadır.

Takımları büyüten sadece taraftarıdır

Pankart özgürlüktür, haykırıştır, sevdanı dışa vuruş şeklidir. Kimi zaman bir grup adının belirtmek için kimi zaman da uğrunda cefaya katlandığın, gönül verdiğin takımı sahiplenmek için kullanılır. Tribünlerin tıka basa dolu olması kadar pankartların asılı olması da önemlidir. Tribüne asılan her bir pankart, geçmişi sahiplenen, geleceği öğreten bir takım kültürüdür. Geçmişte yapılan pankartlar ile şimdikiler arasında çok fazla fark var. Kullanılan malzemeden yazılan sözlere kadar. Ancak değişmeyen tek şey, içimizdeki amatör ruh. Sevgiyi, derdi, heyecanı, kederi haykırmaktır. Pankart; bir tribünün olmazsa olmazlarından biridir. Pankartın görünüşü kadar üzerine yazılan söz de önemlidir. Yeri gelir, kocaman pankarta "belalım" yazılır. Yeri gelir, "ne kavgam bitti ne sevdam". Pankartın anlamı olmalıdır. Sırf sahiplenmek adına yapılan pankart, bir şey ifade etmez. En başta ruh olması gerekir pankartta. İçindeki tribün ruhunu yansıtman gerekir.

Pankartlar, popüler kültüre ayak uydurmak adına şekil değiştirdi. Takımını sevmeyi anlatan pankartların yerini, takibinin değerlerini aşağılayanlar almaya başladı. Oysa bizlerin sahiplendiği pankart kültüründe, rakibe laf atan pankartlara yer verilmez. Pankartı yapıyorsan eğer, gönül verdiğin takım için yapıyorsun. Rakip takıma laf atarak kendi takımını değersizleştirmiş olursun. Bunu kim ister ki! Bilinçsiz bir şekilde bu pankartı yapanlar, tribün ruhunu köreltenlerdir. Bir iki kişinin beğenisini kazanmak adına bu kültürü zarara uğratmamak lazım. Aynı şekilde küfürlü pankartlar da bu kültürü değersizleştiriyor. Rakip takıma küfürlü bir pankart açmaktansa, kendi takımını yücelten bir pankart her zaman için daha değerlidir.

Rakibi bir düşmana çevirmek, kendi kulübünün lisanslı ürünlerinin daha fazla satılmasına sebep olur. Taraftar bu yolla fanatikleştirilir. Fanatik olan taraftar, kendi kulübünün lisanslı ürünlerini daha fazla almaya başlar. Artık bir rekabet ortamı oluşmuştur. Kulüplerin büyüklükleri, satılan ürünlerine ve kombine miktarına göre belirlenir. Oysaki bu durumun, taraftarlık ve tribün kültürüyle hiçbir bağlantısı olamaz. Birtakım güçlerin tribün kültürünü etkilemesine izin verilmemeliydi. Biz eski günlerimizdeki ruhu arıyoruz ve yaşatmaya çalışıyoruz. Kulüpler, kazançlarına kazanç katmak için, statların her yerine reklam alır oldular. Artık statların yapıları, her türlü reklamı alabilmeye yönelik planlanıyor. Ama taraftarı "taraftar" yapan unsurlara yer verilmiyor. Dikkat ederseniz, yeni yapılan statların her noktasından kazanç sağlıyorlar. Bu para doyumsuzluğu neden kaynaklanıyor? Tribüne asılan bir pankart, kulübü ne kadar zarara uğratabilir ki! 3 kuruş daha az para kazansalar ne olur? El emeği pankartın tribünlere ne gibi zararı olabilir?

Statların yenilenmesiyle birlikte, taraftar profili de değiştirilmek isteniyor. Verilen kurallara uyan, pankart, meşale gibi tribünsel malzemeler kullanmayan, kulübün kendi yaptırdığı bayrakları veya pankartları tribüne asacak, bağır denildiğinde bağıran, sus denildiğinde susacak taraftar arıyorlar. Takımı sahiplenme ruhu yok ediliyor. İçimizdeki o saf duyguları kirletmeye çalışıyorlar. Biz takımına gönülden bağlı taraftarlarız. Geçmişte tribünde yerini alan dedelerimizin ve babalarımızın ruhunu bugün bizler yaşıyoruz. Bu ruhu, tribünlerde, gelecek nesillere aktarmak amacımız olmalı. Ancak bunun için çok fazla mücadele veriliyor. Yeri geliyor para cezası, yeri geliyor hapis cezası. Bunların hepsi, geçmişin ruhunu yaşatmak için çekiliyor.

Dikkat ederseniz, tribünler artık ikiye bölündü. Seyirci ve taraftar kavramı ortaya çıktı. Arada ne fark var demeyin. Dağlar kadar fark var. Taraftar,cebindeki beş kuruş parayla yaptığı pankartlarla, uğruna gittiği deplasmanlarla, tribünde sesi kısılıncaya kadar bağırarak takımına her zaman, her yerde destek olan, stada girebilmek için uzun kuyruklarda bekleyendir, statta konforu değil, atmosferi arayandır. Takımı için tribündeki yerini alandır. Seyirci ise bambaşka bir profildir. Koltuk numarasına bakan, stadın en kaliteli yerine oturmak isteyen, konfor arayan, takımı yenik duruma düştüğü zaman maçın son dakikalarında statdan çıkan, statta tiyatro salonu havasını yakalamak isteyen vb.'dir seyirci.

Taraftarı artık özgür bırakın! Locaları yıkın! Pankartlara izin verin. Meşaleye tölerans tanıyın.

Bilet fiyatlarını makul seviyeye indirin. Ne kadar çok sponsorla çalışırsanız, o kadar çok bağımlı olursunuz. Bağımsız olursanız, geçmişte bu halk size nasıl destek olduysa, şimdi de öyle destek olur. Bırakın, tribündeki yerimizi aldığımızda, tel örgülere pankartımızı asabilelim.

Getirdiğiniz yasaklarla birlikte taraftarlık duygusunuda öldürüyorsunuz. Ancak biz yok olmayacağız. Aksine, siz yasakladıkça biz bu kültürü yaşatacağız. Şimdilerde tribünlerin kötü adamları olarak gösteriliyoruz ancak şunu unutmayın ki, geçmişten günümüze takımları bu denli büyük yapan taraftarlarıdır. Taraftarı kendi oluşturmaya çalıştığınız kültür içinde dijital pankarta yönlendirmeye çalışıyorsunuz. Bunda da başarılı olamayacaksınız.

Dijital pankart içinde ruhu değil,ruhsuzluğu barındırır. Uğruna cefa çekilmeyen pankarttır. Bizler karda, kışta; gecesinde, gündüzünde; yağmurda, çamurda, güneşli havada bu pankartları hep el emeği ile yaptık. Ama bil ki bu, taraftarın ruhudur.

Kimine saçma gelir ama bu bir kültürdür. Pankart yağmak kardeşliktir. Karslı adamdan boyayı almak, Bursalıdan kumaş almaktır. Güzel ülkemizin tüm memleketlerinden kardeşlerinin olmasıdır. Bu kardeşlik, gönül verdiğin takıma karşı aynı duyguları paylaştığın insanlarla yaşanır. O takımın ruhuna cefayı çekmeye ortak olanlarla yaşanır. Sevdasını her yerde, her şekilde gösterenle yaşanır.

Bir başkadır pankart kültürü. Yeri gelir mutluluğunu, güvenini yansıtır. Maçlarda gol atan futbolcuların akılda kaldığı gibi, hatırlanır pankartlar. Son söz olarak, biz taraftarları tribünlerin kötü adamları olarak göstermeye çalışan yöneticiler ve destekçileri yüzünden, bu sevdadan vazgeçeceğimizi sanmayın.

Bizler geçmişte vardır, gelecekte de var olacağız!

Yaşasın içimizdeki amatör ruh!

Batuhan Bilgiç
soL Gazetesi

Takımları Büyüten Sadece Taraftarıdır!

























Endüstriyelleşmeye doymayan futbol ve değiştirilmeye çalışılan taraftar kavramı üzerine yazmış olduğum yazı 4 Mart 2013 tarihli soL Gazetesinde yayınlandı.

Yayınlanmasında emeği geçen Eray Aksoy'a teşekkür ediyorum.

Allah Türk'ü Korusun ve Yüceltsin
















Ebat: 2,5*1,5 m
Süre: 4 saat

"Allah(c.c.) Türk'ü Korusun ve Yüceltsin"

Allah Türk'ü Korusun ve Yüceltsin | Enstantane
















Pankart çalışmasından arda kalan enstantaneler...



Allah Türk'ü Korusun ve Yüceltsin | Enstantane
















Pankart çalışmasından arda kalan enstantaneler...



Allah Türk'ü Korusun ve Yüceltsin | Enstantane
















Pankart çalışmasından arda kalan enstantaneler...



Allah Türk'ü Korusun ve Yüceltsin | Enstantane
















Pankart çalışmasından arda kalan enstantaneler...



3 Mart 2013 Pazar