20 Mart 2013 Çarşamba

Pankart, ruh, kültür
















Pankart, ruh, kültür

Pankart dediğimiz vakit gönül verdiğimiz takıma olan bağlılığımızı, gönül verdiğimiz renklere karşı olan duygularımızı yansıttığımız tribünlerin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu pankartlarda yeri gelir en saf duygularımızı yazarız yeri gelir kulübe yakışmayan yöneticilere karşı bir isyanın öncüsü olur. Geçmişten günümüze dek pankartlar tribünlerde yaşadılar ve bundan sonrada yaşamaya devam edecektir. Günümüzde tribünlerde reklam gelirini düşürdüğü için yasaklanan pankartlar için mücadeleler her zaman sürecektir. Geçmişte yapılan pankartlara karşı çıkmayan yönetimler nasıl olduda günümüzde karşı çıkar oldular. Bir kulübü büyük yapan taraftarıysa eğer, taraftarın yaptıklarına ve yapacaklarına pek fazla müdahale etmemek gerekir. Çünkü yasaklamalar geldikçe bu olaylar daha fazla büyümesine neden olur. Yasaklar çoğaldıkça taraftarlık olgusuda yara almaya başlar. Bu yara öyle kolay kapanabilir bir yara olmayacaktır.

Gönül verdiğimiz takıma destek olmak amaçlı açılan pankartlar günümüzde yasaklanmasının nedenlerinden biriside paradır. Parada beraberinde stadların ve kulüplerin reklam panosuna dönmesini sağlamaktadır. Konumuz pankart olduğu için bu konu üzerinde devam etmek gerekir. Son zamanlarda neredeyse tüm şehirlerimizde eski stadlar yerine yeni stadlar ve stadı olmayan illere stadlar yapılmaya başlandı. Hız kesmeden devam ediyor. Endüstriyelleşen futbol ile birlikte takımlarımızın ruhlarını çaldıkları gibi stadlarında ruhlarını çalmaya başlıyorlar. Yeni yapılan stadların isimlerine dikkat edecek olursak eğer sonlarında mutlaka Arena kelimeside geçiyor. Şahsen ben bu konudan ciddi bir rahatsızlık duyuyorum. Sonu Arena kelimesi olan stadlarda taraftarlar için değil seyirci ve müşteriler için yapılmış oluyor. Artık iş öyle bir seviyeye geldi ki stad isimleri 5-6 kelimelik olur oldu. Kulüp isminin soluna stad isminin kiralanması sonucu sponsor firmanın adı sağ tarafınada stadın yapılmasına katkı sağlayanların isimleri yani Arena kelimesi geliyor. Aslında sadece bir Arena kelimesi üzerinde durmuş oluyoruz ancak o kelime içerisinde birçok şeyi barındırıyor. Yeni nesil stadlar artık tamamen para getirme amaçlı tasarlanıyor. İşçi sınıfının statlara girmesi engelleniyor. Çünkü bilet fiyatları yükseliyor. Bilet fiyatı yükselince orta seviyeli aileler maça gelmeye başlıyor. Bu aileler maça gelirken üzerlerine her sene yenilenen formalar, atkılar, bereler ile gelmesi isteniyor. Bilet fiyatlarına isyan etmeyecek bir kitle oluşturuluyor. Stada girdiği zaman bağırıp, çağırmayacak. Hatta yerinden kalkmaması dahi isteniyor. Maç başlamadan önce yeme içmesininde stadda yapılması amaçlanıyor. Otoparkıda es geçmemek gerekiyor. Stadlar artık şehir dışına yapılmaya başlandı. Bunun temel hedefi şehir içindeki trafiği aza indirmek diye söylensede insanlara daha fazla para harcatabilmektir. Yani bir seyirci maça gitmek için uzun bir yol gidecek. Bu yolculuk sırasında acıkacaktır. Bunun sonucuda seyyar satıcılar yerine stadın büfelerine yarayacaktır. Büfeye ne kadar fazla müşteri gelirse kulüpde o kadar fazla kira bedeli isteyebilir.

Tribünlerde daha fazla reklam alabilmek adına tasarlanıyor. Pankart asılacak yerlere taraftarın değil firmaların pankartlarının asılması sağlanıyor. Çünkü firmalar kulübe para getiriyor. Reklam ne kadar çok gözükürse kulüp için o kadar karlı bir iş olmuş oluyor. Bu kar taraftarlık olgusunu bitiriyor. Çünkü kendi tribününe pankart asamayan, ayakta maç izlemesine engel olan, tepkisini istediği zaman dile getiremeyen taraftar bu durumda çok zorlanır. Bu hareketleri yapması dahilinde yasalar gereğince ya para cezası alıyor ya da maçlardan men ediliyor. Hapis cezasına varan durumlarda olmuyor değil. Bunların hepsi ne için! Sadece kulübe gönülden bağlı olan taraftarı, babadan oğula yani nesilden nesile taşınan bu sevdayı ve sahiplenmeyi unutturmaktır. Artık kulübüne bağlı olacaksan eğer maddi yönden bağlı olmalısın. Maddi yönden bağlı olmazsa yöneticilerin sevmediği bir adam olursun. Onlar sevmediği takdirde cezalar almanda an meselesidir. Her bir açığını kovalarlar. Çünkü stadın her yerinde seni sürekli takip eden kameralar var. Kamera kayıtları olsada olmasada elbet sana cezayı verirler. Çünkü burası böyle bir ülke.

Oysa bizler pankartları yaparken neler çekiyor bir bilseler. Biz bu pankartları niye yapıyoruz diye bir kere kendilerine sorsalar herşey yolunu bulacaktır. Biz bu pankartları takımımıza sahip çıkmak için, aşkımızı anlatmak için, destek olmak için yapıyoruz. Bununda kimseye zararı yok. Aksine faydası var. Takıma ruh katıyor. Sahadaki futbolcu nasıl ki tribünde taraftarı görünce kendisine güven geliyorsa pankartı görüncede daha farklı oynayacaktır. Çünkü taraftar ile futbolcunun iletişimi anca pankart ve tezahurat yardımı ile oluyor. Onlar nasıl sahada kazanmak için mücadele ediyorsa bizlerde tribünlerde o mücadeleye destek olmak için ter döküyoruz. Giyilen formalara, stadlardaki reklamlara herkes sponsor olabiliyor ama kendi pankartını kendi yapan taraftara kimse destek olamaz. Pankartı yapabilmek için yeri geliyor cebindeki son parasını veriyor, yeri geliyor bilet parasını pankarta veriyor, yeri geliyor günlük yevmiyesini veriyor. Sonrasında pankartı yapabilmek için birde tüm gün güneşin, rüzgarın, soğuğun altında pankartını yapıyor. Kimi zaman amele yanığı oluyor, kimi zaman hastalanıyor. Ama o pankartını pes etmeden yapıyor. Pankartı yaparken tezahuratlar söylüyor, arkadaşları ile birlikte yemeğini bölüşüyor. Hepsi gönül verdikleri takıma destek olacaklarına inandıkları için bunca çileyi çekiyor. Dedesinden, babasından gördükleri sayesinde bunlara katlanıyor. Bu bambaşka bir sevdadır. Dijital pankart yapmak istese yarım saatte yapabileceği iş için onca saat el emeği vererek yapıyor pankartını. Çünkü pankart kültürü bunu gerektiriyor. Onca uğraş sonucunda yapılan pankartı tribünde tel örgülere veya setlere asabilmek için veriyor mücadelesini. Pankartı tribüne astığı vakit işte o zaman bu sevda bir başka boyuta geçiyor. 90 dakikalık maç için nerdeyse futbolcular kadar ter döküyor, çile çekiyor. Delicesine bir sevda bu. Tribünde kazanılan bu sevda sokakda sanata dönüşüyor. Taraftar olan nasıl ki kendini sokaklara adamışsa, sokağın dilinide tribünlere yansıtacaktır. Biz bu sevdayı sokakda sevdik tribünde yaşadık.

Şunu kimse unutmasın bizler var olduğumuz sürece bu böyle sürecek.

Pankartlar tribünlerde her daim asılı kalacaktır.
Bunun için elimizden geleni yapacağız.

Emekçi Pankart

Hiç yorum yok: