14 Mart 2013 Perşembe

Takımları Büyüten Sadece Taraftarıdır!

























4 Mart 2013 tarihli soL Gazetesinde yayınlanan yazımın tam metni aşağıdadır.

Takımları büyüten sadece taraftarıdır

Pankart özgürlüktür, haykırıştır, sevdanı dışa vuruş şeklidir. Kimi zaman bir grup adının belirtmek için kimi zaman da uğrunda cefaya katlandığın, gönül verdiğin takımı sahiplenmek için kullanılır. Tribünlerin tıka basa dolu olması kadar pankartların asılı olması da önemlidir. Tribüne asılan her bir pankart, geçmişi sahiplenen, geleceği öğreten bir takım kültürüdür. Geçmişte yapılan pankartlar ile şimdikiler arasında çok fazla fark var. Kullanılan malzemeden yazılan sözlere kadar. Ancak değişmeyen tek şey, içimizdeki amatör ruh. Sevgiyi, derdi, heyecanı, kederi haykırmaktır. Pankart; bir tribünün olmazsa olmazlarından biridir. Pankartın görünüşü kadar üzerine yazılan söz de önemlidir. Yeri gelir, kocaman pankarta "belalım" yazılır. Yeri gelir, "ne kavgam bitti ne sevdam". Pankartın anlamı olmalıdır. Sırf sahiplenmek adına yapılan pankart, bir şey ifade etmez. En başta ruh olması gerekir pankartta. İçindeki tribün ruhunu yansıtman gerekir.

Pankartlar, popüler kültüre ayak uydurmak adına şekil değiştirdi. Takımını sevmeyi anlatan pankartların yerini, takibinin değerlerini aşağılayanlar almaya başladı. Oysa bizlerin sahiplendiği pankart kültüründe, rakibe laf atan pankartlara yer verilmez. Pankartı yapıyorsan eğer, gönül verdiğin takım için yapıyorsun. Rakip takıma laf atarak kendi takımını değersizleştirmiş olursun. Bunu kim ister ki! Bilinçsiz bir şekilde bu pankartı yapanlar, tribün ruhunu köreltenlerdir. Bir iki kişinin beğenisini kazanmak adına bu kültürü zarara uğratmamak lazım. Aynı şekilde küfürlü pankartlar da bu kültürü değersizleştiriyor. Rakip takıma küfürlü bir pankart açmaktansa, kendi takımını yücelten bir pankart her zaman için daha değerlidir.

Rakibi bir düşmana çevirmek, kendi kulübünün lisanslı ürünlerinin daha fazla satılmasına sebep olur. Taraftar bu yolla fanatikleştirilir. Fanatik olan taraftar, kendi kulübünün lisanslı ürünlerini daha fazla almaya başlar. Artık bir rekabet ortamı oluşmuştur. Kulüplerin büyüklükleri, satılan ürünlerine ve kombine miktarına göre belirlenir. Oysaki bu durumun, taraftarlık ve tribün kültürüyle hiçbir bağlantısı olamaz. Birtakım güçlerin tribün kültürünü etkilemesine izin verilmemeliydi. Biz eski günlerimizdeki ruhu arıyoruz ve yaşatmaya çalışıyoruz. Kulüpler, kazançlarına kazanç katmak için, statların her yerine reklam alır oldular. Artık statların yapıları, her türlü reklamı alabilmeye yönelik planlanıyor. Ama taraftarı "taraftar" yapan unsurlara yer verilmiyor. Dikkat ederseniz, yeni yapılan statların her noktasından kazanç sağlıyorlar. Bu para doyumsuzluğu neden kaynaklanıyor? Tribüne asılan bir pankart, kulübü ne kadar zarara uğratabilir ki! 3 kuruş daha az para kazansalar ne olur? El emeği pankartın tribünlere ne gibi zararı olabilir?

Statların yenilenmesiyle birlikte, taraftar profili de değiştirilmek isteniyor. Verilen kurallara uyan, pankart, meşale gibi tribünsel malzemeler kullanmayan, kulübün kendi yaptırdığı bayrakları veya pankartları tribüne asacak, bağır denildiğinde bağıran, sus denildiğinde susacak taraftar arıyorlar. Takımı sahiplenme ruhu yok ediliyor. İçimizdeki o saf duyguları kirletmeye çalışıyorlar. Biz takımına gönülden bağlı taraftarlarız. Geçmişte tribünde yerini alan dedelerimizin ve babalarımızın ruhunu bugün bizler yaşıyoruz. Bu ruhu, tribünlerde, gelecek nesillere aktarmak amacımız olmalı. Ancak bunun için çok fazla mücadele veriliyor. Yeri geliyor para cezası, yeri geliyor hapis cezası. Bunların hepsi, geçmişin ruhunu yaşatmak için çekiliyor.

Dikkat ederseniz, tribünler artık ikiye bölündü. Seyirci ve taraftar kavramı ortaya çıktı. Arada ne fark var demeyin. Dağlar kadar fark var. Taraftar,cebindeki beş kuruş parayla yaptığı pankartlarla, uğruna gittiği deplasmanlarla, tribünde sesi kısılıncaya kadar bağırarak takımına her zaman, her yerde destek olan, stada girebilmek için uzun kuyruklarda bekleyendir, statta konforu değil, atmosferi arayandır. Takımı için tribündeki yerini alandır. Seyirci ise bambaşka bir profildir. Koltuk numarasına bakan, stadın en kaliteli yerine oturmak isteyen, konfor arayan, takımı yenik duruma düştüğü zaman maçın son dakikalarında statdan çıkan, statta tiyatro salonu havasını yakalamak isteyen vb.'dir seyirci.

Taraftarı artık özgür bırakın! Locaları yıkın! Pankartlara izin verin. Meşaleye tölerans tanıyın.

Bilet fiyatlarını makul seviyeye indirin. Ne kadar çok sponsorla çalışırsanız, o kadar çok bağımlı olursunuz. Bağımsız olursanız, geçmişte bu halk size nasıl destek olduysa, şimdi de öyle destek olur. Bırakın, tribündeki yerimizi aldığımızda, tel örgülere pankartımızı asabilelim.

Getirdiğiniz yasaklarla birlikte taraftarlık duygusunuda öldürüyorsunuz. Ancak biz yok olmayacağız. Aksine, siz yasakladıkça biz bu kültürü yaşatacağız. Şimdilerde tribünlerin kötü adamları olarak gösteriliyoruz ancak şunu unutmayın ki, geçmişten günümüze takımları bu denli büyük yapan taraftarlarıdır. Taraftarı kendi oluşturmaya çalıştığınız kültür içinde dijital pankarta yönlendirmeye çalışıyorsunuz. Bunda da başarılı olamayacaksınız.

Dijital pankart içinde ruhu değil,ruhsuzluğu barındırır. Uğruna cefa çekilmeyen pankarttır. Bizler karda, kışta; gecesinde, gündüzünde; yağmurda, çamurda, güneşli havada bu pankartları hep el emeği ile yaptık. Ama bil ki bu, taraftarın ruhudur.

Kimine saçma gelir ama bu bir kültürdür. Pankart yağmak kardeşliktir. Karslı adamdan boyayı almak, Bursalıdan kumaş almaktır. Güzel ülkemizin tüm memleketlerinden kardeşlerinin olmasıdır. Bu kardeşlik, gönül verdiğin takıma karşı aynı duyguları paylaştığın insanlarla yaşanır. O takımın ruhuna cefayı çekmeye ortak olanlarla yaşanır. Sevdasını her yerde, her şekilde gösterenle yaşanır.

Bir başkadır pankart kültürü. Yeri gelir mutluluğunu, güvenini yansıtır. Maçlarda gol atan futbolcuların akılda kaldığı gibi, hatırlanır pankartlar. Son söz olarak, biz taraftarları tribünlerin kötü adamları olarak göstermeye çalışan yöneticiler ve destekçileri yüzünden, bu sevdadan vazgeçeceğimizi sanmayın.

Bizler geçmişte vardır, gelecekte de var olacağız!

Yaşasın içimizdeki amatör ruh!

Batuhan Bilgiç
soL Gazetesi

Hiç yorum yok: